25 Eylül 2012 Salı
24 Eylül 2012 Pazartesi
19 Eylül 2012 Çarşamba
18 Eylül 2012 Salı
16 Eylül 2012 Pazar
15 Eylül 2012 Cumartesi
İZMİR FUARI 2012 (istek üzerine Mehmet'e)
• 12/09/2012 - Cumhur ARAL
İzmir Enternasyonal Fuarı her yılın Eylül ayında İzmir`in kurtuluş günü olan 9 Eylül`ü içine alacak 10 günlük bir zaman dilimi içinde düzenlenen Türkiye`nin en köklü, en tanınmış ve en kapsamlı fuarıdır.
Bu yıl fuar 81. kez kapılarını halka açtı. Bu yılın onur Konuğu Hatay ili, sanayi ve ticaretinin yanı sıra tarihi, kültürü, mutfağı ve el sanatları gibi zenginlikleriyle tanıtılıyor.
İzmir Enternasyonal Fuarı`nı diğer fuarlardan ayıran özellik, tarihçesinin yanı sıra, belli bir sektör ile kısıtlı kalmayan, ithalat ve ihracat potansiyeli olan ürünlere dönük, teknolojik yenilikler içeren ve Türkiye piyasasına ilk adımlarını atan partnerler açısından önem arz eden kimliği olmuştur.
İzmir Fuarı`nın doğuşu, 17 Şubat 1923`te (henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken) Mustafa Kemal’ın emriyle İzmir`de toplanan İzmir İktisat Kongresi`ne uzanır. Fuar alanı, 1922 İzmir yangınında kül olmuş mahallelerin bulunduğu ve sonraki yıllarda şehrin ortasında bir pislik ve derbederlik yuvası haline gelmiş 360 bin metre karelik alanın Kültürpark haline getirilmesi 1936 yılında tamamlanmasından itibaren burada açılmıştır.
Sektörümüz için de fuar, yıllarca en önemli organizasyon olarak nitelendirilmiş; Üreticiler her yıl en yeni modelleri ile müşterilerinin karşısına hep fuarda çıkmayı hedeflemişler, Müşteriler de, fuar araçlarını görmek, incelemek ve satın almak için fuara gelmeyi hep önemsemişlerdir. Yakın tarihe kadar fuarda sergilenen araçların üzerlerine satın alan müşterinin adı yazılır ve kapanışa kadar o levha aracın üzerinde kalırdı. Hem gezenler hem de firma için önemli bir unsur olarak nitelendirilirdi bu husus.
Müşteriler tarafından fuar araçlarının çok daha özel olduğuna inanılır ve satın alanlar tarafından araçların bir yerine FUAR XXXX yazdırılırdı.
2000 yılından itibaren, fuara olan ilgide azalma olmaya başladı. Dünyada da bu denli büyük genel ticaret fuarları kalmadı ve genelde ihtisas fuarları öne çıkmaya başladı.
Sektörde bulunan imalatçı ve ithalatçılarda genel gidişata uyarak fuara olan ilgilerini birer birer azaltmaya başladılar.
Bundan bir kaç yıl önceki fuar yazımda, sektörden 4 marka fuara katılmıştı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 2 iken; bu yıl sadece MAN markasını temsilen MAPAR fuarda yer aldı.
Fuarın 2. gününde, MAPAR standında düzenlediği görkemli kokteyl de müşterilerini ağırladı. Başta firma sahibi Yalçın ŞAHİN olmak üzere tüm MAPAR ailesi konuklarına özveriyle hizmet ettiler.
Bu anlarda en dikkat çekici gözlemim, Yalçın Bey’in hiç yüksünmeden her şeye yetişmeye çalışması, konuklarına gösterdiği titizliği, taktire şayan hareketleri oldu. İkramlarda da ucuza kaçmadan herşey düşünülmüştü. O kadar ki, canlı performans sergileyen kalabalık bir müzik grubu bile standda yerini almıştı.
Yeme içme faslını bir kenara bırakırsak, Bu yıl MAPAR da olmasaydı, fuara gelmiş otobüs müşterisi ne yazık ki eli boş, herhangi bir temsilcisini göremeden fuardan ayrılmış olacaktı.
Herşeyin maddi olarak ölcüldüğü günümüzde bazı şeylerin parayla ölçülmediğini anlamak için alt yapınızda birşeylerin olması gerekir.
Nitekim, Yalçın ŞAHİN’e ait “Bunca yıldır ticaret yapıyorum, en büyük kazancın nedir deseler; sıcak bir kahve, güleryüzlü bir sohbet, sevgi saygı derim... Ötesi yok...” ve “Müşteri değil dost kazandık, para değil; güven ve itibar kazandık. İşimizi hırsla değil; severek yaptık. Bize, Mapar’a yakışan budur” sözleri konunun anlam ve önemini anlatmaya yetti de arttı bile.
Kim ne ararsa onu bulur...
Dost arayan dost; İtibar arayan itibar, güven arayan güven bulur.
Giderken kimse yanında bir delikli kuruş götürmüyor.
Allah, herkesin gönlüne göre verir inşallah...
İZMİR FUARI 2012 (istek üzerine Mehmet'e)
• 12/09/2012 - Cumhur ARAL
İzmir Enternasyonal Fuarı her yılın Eylül ayında İzmir`in kurtuluş günü olan 9 Eylül`ü içine alacak 10 günlük bir zaman dilimi içinde düzenlenen Türkiye`nin en köklü, en tanınmış ve en kapsamlı fuarıdır.
Bu yıl fuar 81. kez kapılarını halka açtı. Bu yılın onur Konuğu Hatay ili, sanayi ve ticaretinin yanı sıra tarihi, kültürü, mutfağı ve el sanatları gibi zenginlikleriyle tanıtılıyor.
İzmir Enternasyonal Fuarı`nı diğer fuarlardan ayıran özellik, tarihçesinin yanı sıra, belli bir sektör ile kısıtlı kalmayan, ithalat ve ihracat potansiyeli olan ürünlere dönük, teknolojik yenilikler içeren ve Türkiye piyasasına ilk adımlarını atan partnerler açısından önem arz eden kimliği olmuştur.
İzmir Fuarı`nın doğuşu, 17 Şubat 1923`te (henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken) Mustafa Kemal’ın emriyle İzmir`de toplanan İzmir İktisat Kongresi`ne uzanır. Fuar alanı, 1922 İzmir yangınında kül olmuş mahallelerin bulunduğu ve sonraki yıllarda şehrin ortasında bir pislik ve derbederlik yuvası haline gelmiş 360 bin metre karelik alanın Kültürpark haline getirilmesi 1936 yılında tamamlanmasından itibaren burada açılmıştır.
Sektörümüz için de fuar, yıllarca en önemli organizasyon olarak nitelendirilmiş; Üreticiler her yıl en yeni modelleri ile müşterilerinin karşısına hep fuarda çıkmayı hedeflemişler, Müşteriler de, fuar araçlarını görmek, incelemek ve satın almak için fuara gelmeyi hep önemsemişlerdir. Yakın tarihe kadar fuarda sergilenen araçların üzerlerine satın alan müşterinin adı yazılır ve kapanışa kadar o levha aracın üzerinde kalırdı. Hem gezenler hem de firma için önemli bir unsur olarak nitelendirilirdi bu husus.
Müşteriler tarafından fuar araçlarının çok daha özel olduğuna inanılır ve satın alanlar tarafından araçların bir yerine FUAR XXXX yazdırılırdı.
2000 yılından itibaren, fuara olan ilgide azalma olmaya başladı. Dünyada da bu denli büyük genel ticaret fuarları kalmadı ve genelde ihtisas fuarları öne çıkmaya başladı.
Sektörde bulunan imalatçı ve ithalatçılarda genel gidişata uyarak fuara olan ilgilerini birer birer azaltmaya başladılar.
Bundan bir kaç yıl önceki fuar yazımda, sektörden 4 marka fuara katılmıştı. Geçtiğimiz yıl bu sayı 2 iken; bu yıl sadece MAN markasını temsilen MAPAR fuarda yer aldı.
Fuarın 2. gününde, MAPAR standında düzenlediği görkemli kokteyl de müşterilerini ağırladı. Başta firma sahibi Yalçın ŞAHİN olmak üzere tüm MAPAR ailesi konuklarına özveriyle hizmet ettiler.
Bu anlarda en dikkat çekici gözlemim, Yalçın Bey’in hiç yüksünmeden her şeye yetişmeye çalışması, konuklarına gösterdiği titizliği, taktire şayan hareketleri oldu. İkramlarda da ucuza kaçmadan herşey düşünülmüştü. O kadar ki, canlı performans sergileyen kalabalık bir müzik grubu bile standda yerini almıştı.
Yeme içme faslını bir kenara bırakırsak, Bu yıl MAPAR da olmasaydı, fuara gelmiş otobüs müşterisi ne yazık ki eli boş, herhangi bir temsilcisini göremeden fuardan ayrılmış olacaktı.
Herşeyin maddi olarak ölcüldüğü günümüzde bazı şeylerin parayla ölçülmediğini anlamak için alt yapınızda birşeylerin olması gerekir.
Nitekim, Yalçın ŞAHİN’e ait “Bunca yıldır ticaret yapıyorum, en büyük kazancın nedir deseler; sıcak bir kahve, güleryüzlü bir sohbet, sevgi saygı derim... Ötesi yok...” ve “Müşteri değil dost kazandık, para değil; güven ve itibar kazandık. İşimizi hırsla değil; severek yaptık. Bize, Mapar’a yakışan budur” sözleri konunun anlam ve önemini anlatmaya yetti de arttı bile.
Kim ne ararsa onu bulur...
Dost arayan dost; İtibar arayan itibar, güven arayan güven bulur.
Giderken kimse yanında bir delikli kuruş götürmüyor.
Allah, herkesin gönlüne göre verir inşallah...
14 Eylül 2012 Cuma
Sıra gedi Anteke ile ilgili son durumlara:-)
Canlar;
Sezon yoğunluğum yavaşlasada bendeki yoğunluk maalesef bitmedi.
25 eylül e kadar hala devam:-) Bu nedenle katılımcılardan yapmış oldukları ödeme dekontlarını mail adresime göndermenizi rica edeceğim, ki Anteke ye daha doğrusu Adana ya ulaştığımızda bende görevi sevgili rehberimiz Metin e teslim edip tatilci moduna geçmek istiyorum:-)))
Sevgilerimle...:-)
Sezon yoğunluğum yavaşlasada bendeki yoğunluk maalesef bitmedi.
25 eylül e kadar hala devam:-) Bu nedenle katılımcılardan yapmış oldukları ödeme dekontlarını mail adresime göndermenizi rica edeceğim, ki Anteke ye daha doğrusu Adana ya ulaştığımızda bende görevi sevgili rehberimiz Metin e teslim edip tatilci moduna geçmek istiyorum:-)))
Sevgilerimle...:-)
Sıra gedi Anteke ile ilgili son durumlara:-)
Canlar;
Sezon yoğunluğum yavaşlasada bendeki yoğunluk maalesef bitmedi.
25 eylül e kadar hala devam:-) Bu nedenle katılımcılardan yapmış oldukları ödeme dekontlarını mail adresime göndermenizi rica edeceğim, ki Anteke ye daha doğrusu Adana ya ulaştığımızda bende görevi sevgili rehberimiz Metin e teslim edip tatilci moduna geçmek istiyorum:-)))
Sevgilerimle...:-)
Sezon yoğunluğum yavaşlasada bendeki yoğunluk maalesef bitmedi.
25 eylül e kadar hala devam:-) Bu nedenle katılımcılardan yapmış oldukları ödeme dekontlarını mail adresime göndermenizi rica edeceğim, ki Anteke ye daha doğrusu Adana ya ulaştığımızda bende görevi sevgili rehberimiz Metin e teslim edip tatilci moduna geçmek istiyorum:-)))
Sevgilerimle...:-)
13 Eylül 2012 Perşembe
12 Eylül 2012 Çarşamba
Arkadaşlar nerelerdesiniz hazırlıklara mı başladınız bakayım? Ben ilk hazırlığımı yaptım iki aydan beri ayağımın altı ağrıyordu aman dedim şimdi bunlar beni orada çok yoracaklar dağ tepe yürütecekler geziden caysam çenenizden kurtulamam onun için bugün doktora gittim bu ödem moda oldu galiba (yani biz yaşlanmadık) topuklu ayakkabıyla yürüyüş yaparsan böyle oluyor işte hemen tedaviye başladım inşallah geçer. İnşallah gezimizde çok güzel geçer.
Arkadaşlar nerelerdesiniz hazırlıklara mı başladınız bakayım? Ben ilk hazırlığımı yaptım iki aydan beri ayağımın altı ağrıyordu aman dedim şimdi bunlar beni orada çok yoracaklar dağ tepe yürütecekler geziden caysam çenenizden kurtulamam onun için bugün doktora gittim bu ödem moda oldu galiba (yani biz yaşlanmadık) topuklu ayakkabıyla yürüyüş yaparsan böyle oluyor işte hemen tedaviye başladım inşallah geçer. İnşallah gezimizde çok güzel geçer.
9 Eylül 2012 Pazar
KAYIP ARANIYOR...
DİKAT DİKKAT !!!
ADANA'DA DOĞMUŞ, İZMİR'DE OKUMUŞ, HALEN ADANA'DA YAŞAYAN BİR ADET MURAT AKCAN KAYBOLMUŞTUR. YERİNİ YURDUNU BİLEN, GÖREN VEYA DUYANLARIN BLOGA HABER VERMELERİ RİCA OLUNUR.
ADANA'DA DOĞMUŞ, İZMİR'DE OKUMUŞ, HALEN ADANA'DA YAŞAYAN BİR ADET MURAT AKCAN KAYBOLMUŞTUR. YERİNİ YURDUNU BİLEN, GÖREN VEYA DUYANLARIN BLOGA HABER VERMELERİ RİCA OLUNUR.
KAYIP ARANIYOR...
DİKAT DİKKAT !!!
ADANA'DA DOĞMUŞ, İZMİR'DE OKUMUŞ, HALEN ADANA'DA YAŞAYAN BİR ADET MURAT AKCAN KAYBOLMUŞTUR. YERİNİ YURDUNU BİLEN, GÖREN VEYA DUYANLARIN BLOGA HABER VERMELERİ RİCA OLUNUR.
ADANA'DA DOĞMUŞ, İZMİR'DE OKUMUŞ, HALEN ADANA'DA YAŞAYAN BİR ADET MURAT AKCAN KAYBOLMUŞTUR. YERİNİ YURDUNU BİLEN, GÖREN VEYA DUYANLARIN BLOGA HABER VERMELERİ RİCA OLUNUR.
8 Eylül 2012 Cumartesi
6 Eylül 2012 Perşembe
5 Eylül 2012 Çarşamba
2 Eylül 2012 Pazar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hazretlerine
31 Ağustos 2012, 01:40
Muazzez İlmiye Çığ
İkide bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı. O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi , güçlü laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bu gün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, yüzleri gözleri boyalı eşlerinizi gavur ülkelerine götürüp, gavurların ellerini sıktırabilirdiniz. Özendiğiniz Müslüman ülkelerin arasında hangisi bizim ülke gibi? Kendi kıyafetinizi bile o demir ağlara borçlusunuz.
Hazinesinde borçtan başka bir şey olmayan Osmanlı devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, bir taraftan Osmanlının, diğer tarafta yenilmediğimiz halde yenilmiş sayıldığımız birinci Cihan savaşı borçlarını öderken, yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır. Okuma yazma, hatta sabun kullanma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir bir halk. Devletin geliri bu halkın verdiği vergilerdi. İşte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı. Kısa zamanda elin parmakları sayımında doktorların özverileriyle hastalıkların önü alınmaya çalışılırken neler yapıldı neler!.
Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Evet şeker fabrikaları, çimento fabrikalar, kâğıt, silah, uçak fabrikası, kumaş fabrikaları kuruldu. Hem de ülkenin batısından doğusuna kadar dağıtıldı bu fabrikalar. Avrupa’dan bize, yenilemekte oldukları fabrikaların eskilerini ucuz fiatla satmak istediler. Eskiyi almak yine geri kalmışlıktır, diye alınmadı. Batıda “Atatürk Fabrikaları” diye adlandırılan o fabrikalar tiyatro, spor, müzik salonları ile bir kültür merkezi, çalışanlara her türlü rahatı sağlayan bir sosyal kurumdu. Ama bu fabrikalarda çalışacak biraz olsun işten anlayan işçimiz, teknisyenimiz, mühendisimiz yok gibiydi. Bunlardan bir kısmı burada bizim insanımızı eğitmek için dışarıdan getirtildi bir kısmı da Rusya’ya eğitilmek üzere gönderildi. İnsanımız o kadar yetenekli idi ki, kısa zamanda gerekli olanları öğrendi ve işleri ele aldı. O yüzden Atatürk, "Türk çalışkandır, zekidir” demiştir. Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.
Ülkenin doğusu ve batısı düşman eliyle yanmış yıkılmıştı. Bir taraftan onlar onarılıyor, hastaneler okullar yapılıyor, diğer taraftan Ankara bir başkent olacak şekilde yapılandırılıyordu.
Hemen hemen hiç kara yolu yoktu. Onun için Atatürk, Osmanlı devleti zamanında “ne olurdu her vilayet senede bir kilometre yol yapsaydı, 500 yılda beşer yüz kilometre ile şehirler birbirine bağlanacaktı”, demişti.
Olan demir yolları da yabancıların elinde idi. Yalnız o mu daha bir çok kurum yabancılara aitti. Bütün onlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Onların üzerine 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. Hatta trenlerde çalışan makinist gibi memurlar bile hep Rum, Ermeni olduğundan bu konuda çalışacak insanımız da yoktu. Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okul açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Şimdi ki gibi ne gerekse dünyanın her yerinden getirilmedi.
Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.
Demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” ne kadar önemliydi. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. ama biz de ne doğru dürüst ilk okul, lise ve ne de araştırmalar yapacak üniversite vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullar açılsa eğitecek kimse yoktu. O yoklukta bir çok alanda eğitim almak üzere Batıya başarılı pek çok gencimiz gönderildi. Onlar daha yetişmeden Hitler’in Yahudi oldukları için işlerinden attığı çok değerli bilim insanlarının bize sığınmak istemeleriyle onlara açılan kapılarımız sonucu büyük bir eğitim atılımı başladı. İstanbul’da Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi fakültelerle Ankara Üniversitesinin temeli atıldı. Gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu. O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor, kimseye para yedirilmiyor, rahmetli Başbakan İnönü “kimseye bir kuruş yedirmem” diye bar bar bağırıyor, yedirmiyordu. Böylece güçlü bir eğitim temeli atıldı. O yüzden Başbakan hazretleri! istediğiniz dalda uzmanları elinizin altında bulundurabiliyorsunuz. Bundan sonra İmam Hatipler'de yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz.
Muazzez İlmiye Çığ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)